19 Ağustos 2010 Perşembe
10 Mayıs 2010 Pazartesi
SEVGİYE DAİR

Ey Güzel İnsan!
Sessiz sevdaların bitiremediği, sözcüklerin ifade edemediği, bahar aylarının
varlığını kıskandığı...
Sen... Sen içimin ince büyük derin sızısı..! Seni Seviyorum...
"Seni seviyorum" derken eriyorum, her eriyişimde bir kez daha "seni seviyorum" diyorum.
Hepsi bu; "Seni seviyorum"...
SEVGİNE İHTİYACIM VAR, bana yaklaşan durağanlaşmış beyninde ki düşüncelerin nokta
bitişlerine. Uzaklarda olduğumu düşlediğinde, senden bir nebze uzaklaşmadan, senli
dünlerde ayakta kalma çabalarıma inanmana, parmak uçlarımda ki hislerimden,
acılarına sebebiyet verenlere olan nefretimin büyümesine olan engelleme çabalarına
sahip çıkamayan beynimin, aslında kendine verdiği sızılardan vazgeçme gayretleriyle
cebelleşip duruyorken, bakışlarındaki ışığa ihtiyacım var. Benliğimde bastırdığım
sana olan vazgeçilmez hislerimi beyninde açığa çıkarma duygularımın, yüreğimdeki
fırtınanın dinmediğini, cümlelerimin arasına sıkıştırılmış göğsümün o ince
sızısından, göğsünün sol yarısına akan hislerimi anlamana ihtiyacım var. "Seni
sevdiğimi daha önce söylemiş miydim?" cümlesinin
dudaklarından çıkarken "hayır" diye anlamsız bir cümle kurup sesindeki sevgiyi
defalarca duymak isteyen "ben" in sana ihtiyacı var. Yanan kalemime dokunmadan
sevdalı kalemimin ucundan dökülen yazıların sana ait olduğunu bilmene ihtiyacım var.
"Sen"i kaybetmekten her adımda korkan benim sevdanı bilmeye ihtiyacı var...
Ağla! Ben de ağlarım, göz yaşlarım özlemine az kalır, buralarda nem var! Nem varsa
sende kalır daha çağırırken beni anı bile kalmaya tenezzül etmeyen o dağ
dorukları... Sömürgem yaslar durur sesime kırgın ayrılıkları... Ağla sömürgem...
Belki dönemem; oralarda usul usul talazlanan nehirlerde yaz kalır, kış yanar, düş
üşür yüreğimde... Ağlarım göz yaşlarım yine beyaz kalır.
Bir tür gurur bu... Bir gün nasılsa ve hiç olmadık bir anda alınıp kopartılmadan,
kendi ellerimizle onu yok etmek bizim gibilerin mutluluğuna tahammül edemeyen bu
hayata bu hayatın zorba kurallarına bir tür baş kaldırış...
Yağmur yağacak az sonra, hep ağlamaklı olurum yağmur yağdığında. Yüreğim üşür,
gözlerim üşür, içimdeki kuşlar uçar gider...
26 Şubat 2010 Cuma
at sineği ( fıkra )
"Merhaba kardeş ben Tavşan sen kimsin?"
Karşısındaki hayvan:
"Bende katır." der. Tavşanın kafası karışır:
"Nasıl yani?" diye sorar. Katır:
"Benim annem eşek babam da at. Onlar birlikte olmuşlar sonra ben doğmuşum." der.
Tavşan yoluna devam eder. Karşılaştıgı başka bir hayvana kendini tanıtır.
"Merhaba kardeş ben Tavşan sen kimsin?" Hayvan:
"Ben kurtköpeği." der. Tavşan yine şaşırır:
"Nasıl yani?" diye sorar. Kurtköpeği:
"Benim annem köpek babamda kurt onlar birlikte olmuşlar sonra ben doğmuşum." der. Tavşan yine yoluna devam eder.
Karşılaştıgı başka bir hayvana tekrar kendini tanıtır:
"Merhaba kardeş ben Tavşan sen kimsin?" Hayvan:
"Ben Devekuşu." der. Tavşan bir an afallar; sonra gülüp geçer...
Biraz daha yol aldıktan sonra; kulağına konan hayvana dönerek:
"Ben tavşan sen kimsin?" der. Hayvan:
"Ben at sineğiyim." deyince tavşan:
"Hadi lan ordan !!!."
21 Şubat 2010 Pazar
20 Şubat 2010 Cumartesi
16 Şubat 2010 Salı
YURDUM İNSANI. güleceksiniz..
Bir alkış da Sema ismindeki sevgilisine doğum gününde ''Semaver''
hediye eden arkadaşıma gelsin lütfen. . . .
Emniyet kemeri
Nişantaşı-Kadıköy dolmuşu için bekliyoruz. Bir taksi geliyor dolmuş
yerine. Ön koltuğa oturan kadın her normal insan gibi emniyet kemerini
takıyor. Ancak şoför amcamız emniyet kemerinin iyice ortaya çıkardığı
dekolteye bakmaktan yola bakamadığı için bir müddet düşünüyor ve içini
çekerek kadına sesleniyor. 'Abla, çıkar emniyet kemerini, böylesi daha
emniyetli hepimiz için.'
Aman da aman!
Ateşli bir gecenin sonunda omuzunda yatarken soruyorum 'Beni seviyor
musun?' diye. Magmalara gelesice kocamdan cevap geliyor. 'Sevdik ya!'
Bu nasıl küslük?
Tartışmıştık. Kendi kendime; 'Asla barışmayacağım!' demiştim. Ben, tam
kapıdan girerken, o çıkmaya çalışıyordu ki çarpıştık. 'Çekilsene
önümden be!' dedim. 'Sen çekil!' dedi. 'Hayret bir şey! Nerede durmamı
isterdiniz beyefendi?!' dedim. 'Ben konuşurken ardımda, üzgünken
önümde, ağlarken yanımda, neşeliyken gözlerimde durmanı isterdim
sakıncası yoksa hanımefendi?! ' dedi. 'Ta ta tabii…' diyebildim
sadece. Kadın değil miyiz? İki tatlı lafa, yelkenler fora
Pozisyon
Aile eşrafının bahçede oturup sohbet ettiği esnada, başını yere
koymuş, poposunu havaya kaldırmış köpeğimizi görünce 'Aa bak, senin en
sevdiğin pozisyon!' dedin ya; artık bilmiyorum, nasıl bakacağız onca
insanın yüzüne!
Haram olsun
Ülkemizde kişi başı milli gelir 10.000$'a yaklaşmış. Benim cebimde 10
YTL var. Kim hakkımı yiyorsa haram olsun!
Nezaketen
Eski erkek arkadaşımla kahvaltı ediyoruz. Onda kalan ve hatıra olarak
sakladığı küpeleri isteyip istemediğimi soruyor, 'Gerek yok.' diyorum.
Bunun üstüne bana dönüp bilmiş bilmiş 'Vermeyecektim de nezaketen
sordum.' diyor.
Aradan 10 dakika geçiyor, bu sefer ben ona sokuluyorum ve gözlerinin
içine bakarak en seksi sesimle 'Beni ister miydin?' diyorum. Gözleri
parlıyor ve, 'Tabii ki, evet.' diyor. Bunun üstüne ben önüme dönüyorum
ve 'Vermeyecektim de nezaketen sordum.' diyorum. İntikam biz kadınları
gerçekten güzelleştiriyor.
Bireysellik
Anneme, 'Hayatıma giren erkekler neden bu kadar çabuk çıkıyor? Bendeki
şanssızlık genetik mi?' diye sordum.
'O senin bireysel salaklığın, bizi bulaştırma!' dedi. Hemen sustum.
Kanser çeşitleri
Bir alkış da metroda, elektrik paneline oturmakta ısrar eden gençlere
''Bak karışmam g.t kanseri olabilirsiniz haa...'' diye gayet bilimsel
bir ikna yöntemi sergileyen görevliye gelsin. Zira biz de gülmekten
çene kanseri olduk
Kapak
Gece yatakta harlı bir tartışmanın sonucunda ''Bu da sana kapak
olsun!'' diyerek yastığımı kaptığım gibi salona doğru ilerliyordum ki,
kozalağımın yorumu gecikmedi. ''Peki canım, kaç kapak biriktirmem
gerekiyor verebilmen için?'' Neyi ulan neyi
Evlilik
Evlenmememle ilgili annemden gelen son yorum: 'Bu da akraba
evliliğinin bir sonucu sanırım; gizli salaklık!'
Babacan Polis
Farkında olmadan polis arabasının önüne oturan genç arkadaşı, camı
açıp 'Yavrum orası rahat değildir, gel içeri, arka koltukta otur!'
diye uyaran polis amcayı alkışlamamak haksızlık olur
Anneler hep bilirler
Annem hep; 'Atlet giy, ileride pişman olursun.' derdi. Akciğer
röntgeni çektirmeye gittiğimde; 'Sutyenini çıkar, atlet kalsın.'
denildiğinde o pişmanlığı gerçekten yaşadım.
Pratik
'Canım sıkılıyor, değişik bir şeyler yapalım.' dedim, 'Çocuk yapalım.'
dedi. 'Daha erken.' dedim, 'Olsun pratik yapalım, nasıl yapıldığını
unutmayalım.' dedi... Anlıyorum canım, sen de haklısın!
FIKRA - Arada R var.
Tabur´a yeni bir komutan gelmiş ve askerleri toplayarak bir konuşma
yapacağını belirtmiş. Bütün askerler toplanmışlar ve komutan
baslamış konuşmaya:
- Bugün tanışmak için sizleri buraya topladım. Benim adım Ahmet, soyadım
Kırç. Tekrar ediyorum, Kırç. Arada R var. Sakın ola* *diliniz sürçmesin
çok fena yaparım. Herkes iyice ezberlesin hata istemem.Askerler dağılmışlar
ve herkes 'Arada R var, arada R var' diye içinden* *ezbere koyulmuş.
Komutan ise bu konuda ne kadar hassas olduğunu göstermek için sağda solda
gördüğü askere soruyormuş:
- Sen
Emredin komutanım!
- Soyadım ne benim ?!
- Kırç komutanım.
Aferin ! İşinin başına! Komutan böyle böyle hergün bir kaç kere soyadını
soruyor ancak kimse şaşırmıyormuş. Laz ise bu konuda çok sancılıymış.
Ya birgün piyango kendisine çıkarsa ve şaşırırsa diye daralıp dururmuş.
Nihayet birgün tören esnasında komutan aniden arkasına dönmüş ve Laz'ı
işaret ederek
- Sen ! Soyadımne benim ?!
Laz heyecandan konuşamıyor, nutku tutulmuş.Yaprak gibi sallanmaya başlamış.
Komutan gayet sinirli
- Sana söylüyorum, cevap ver, asabımı bozma !
Hemen arkasındaki arkadaşı bakmış Laz'in başı belaya girecek hemen
fısıldamış
- Arada R var, arada R var... Bunun üzerine Laz cevap vermiş:
- Gört !!!
Yasin ( fıkra )
>
> Okula yeni bir din öğretmeni atanmış.
> Sınıfta kendini tanıtmış.
> Öğretmen :
> - 'Ben de sizleri yavaş yavaş tanıyacam artık.
> mesela oğlum senin adın ne..?' demiş.
> - 'Fatih..'
> - 'Hadi bi fatiha oku da dinleyelim.'
> Öğrenci güzelce okumuş fatihayı.
> - 'Kızım senin adın ne..?'
> - 'Kevser' öğretmenim.
> - 'Hadi sen de bir kevser
> duası oku da dinleyelim.'
> Öğrenci okumuş.
> Öğretmen yürürken köşeye
> sinmiş bir öğrenci görmüş
> - 'Oğlum senin adın ne..?'
> - 'Öğretmenim benim adım Yasin
> ama arkadaşlar bana kısaca
> sübhaneke derler
MAHKEME DİYALOGLARI
-SORU: Doğum tarihiniz nedir?
CEVAP: 15 Temmuz
SORU: Hangi yıl?
CEVAP: Her yıl
***
SORU: Hastalığınız hafızanızı etkiliyor mu?
CEVAP: Evet
SORU: Peki ne şekilde etkiliyor?
CEVAP: Olayları unutuyorum.
SORU: Bize unuttuğunuz bir şeyi örnek olarak verebilir misiniz?
**
SORU: Sizinle yaşayan oğlunuz kaç yaşında?
CEVAP: Ya 38 ya da 35. Hangisi olduğunu hatırlamıyorum.
SORU: Ne kadardır sizinle yaşıyor?
CEVAP: 45 yıldır...
***
SORU: Kocanız uyandığı zaman, size söylediği ilk şey neydi?
CEVAP: Bana 'Neredeyim ben, Canan?' dedi.
SORU: Peki bu niçin canınızı sıktı?
CEVAP: Çünkü benim adım Suzan...
***
SORU: Korna çaldınız mı?
CEVAP: Kazadan sonra mı?
SORU: Kazadan önce.
CEVAP: Tabii; 10 yıl boyunca...
***
SORU: Kadının üç çocuğu vardı değil mi?
CEVAP: Evet.
SORU: Kaçı erkekti?
CEVAP: Hiçbiri.
SORU: Hiç kız çocuğu var mıydı?
***
SORU: Saldırganı tarif eder misiniz?
CEVAP: Orta boyluydu, sakalı vardı.
SORU: Kadın mıydı, erkek miydi?
***
SORU: Merdivenlerin bodrum katına indiğini söylediniz.
CEVAP: Evet.
SORU: Aynı merdivenler yukarı çıkıyor muydu?
***
SORU: İlk evliliğiniz nasıl sona erdi?
CEVAP: Ölümle.
SORU: Ölen kimdi?
***
SORU: Vücudu incelediğiniz zamanı hatırlıyor musunuz?
CEVAP: Otopsi 18.30 da başladı.
SORU: Adam ölüydü değil mi?
CEVAP: Yok, oturmuş, neden üzerinde otopsi yaptığımı merak ediyordu
Emekli Fıkrası
ABD Maliye Bakanı der ki: Bizim araştırmalarımıza göre emeklilerimizin bir aylık geçimi için 1000 dolar gerekiyor. Biz onlara 1500 dolar veriyoruz. Bunun 1000 dolarını çeşitli ihtiyaçlarına harcıyorlar, 500 dolarını nereye harcıyorlar bilemiyoruz.
İngiliz Maliye Bakanı sözü alır: Bizim araştırmalarımıza göre emeklilerimizin bir aylık asgari geçim endeksi 1000 Sterlin. Biz emeklilerimize 1400 Sterlin veriyoruz. 1000 Sterlin'ini çeşitli ihtiyaçlarına harcıyorlar. 400'ünü ne yapıyorlar bilmiyoruz.
Bizim Maliye Bakanı sözü alır: Bizim emeklilerimizin asgari bir aylık geçimi için 2000 YTL gerekiyor. Biz 800 YTL veriyoruz. Gerisini nereden buluyorlar bilemiyoruz..
Diyacahsan ki niye?
Diyacahsan ki niye ?
Ne bilim işde ele !
Seni görende bir hoş olir,
ölir, ölir, ölirem...
Ahşam olir, davar, nahır, mal gelir,
Komlar, ahırlar dolir.
Sayiram, sayiram biri esgik.
Bi daha sayiram,
Bir de bahiram ki tamam.
Ama üzülirem;
Diyacahsan ki niye?
Bennam işde ele!
Yassi olir,sekide eymek yiyeceğam.
Civil lavaşi dürüm edir, tam kıtliram,
Sen ahlıma gelirsen, boğazimda dügümlenir, yiyemirem.
Gene diyirsen ki niye?
İşde ele...
Anam örtileri serir...
Gendi gendimi yiyirem.
O da gidir, külli biçare galiram.
Gözlerim süzülir, uyuyacağım uyiyamiram.
Gafam garişir, yüregim sıhişir, yatamiram.
Gene diyirsen niye..?
İşde ele...
Guşluğa doğri daliram,
Hayal, hülya görirem, sanki yanımdasan.
Sevinir, sevinir bir hoş oliram,
Bir de ayıliram ki, yastığa sarılmışam.
Diyacaksan ki niye?
Amaaan, işde ele!
Sabah olir, horozlar ötir, gün doğir...
Gahiram tavuhlara, culuhlara yem verirem...
Culuhlari dutir dutir öpirem.
Onlari bile sene benzedirem.
Saggın deme niye?
Ne bilim işde ele!
Gün gibi gelir, ay gibi gidirsen.
Beni yiye yiye bitirirsen.
Hep ömrümden götirirsen.
Seni sevdigimi de coh ey bilirsen.
Diyirsen ki niye?
Bilirsen işde ele!
Babam beni gapiya goymir diyirsen.
Ey helt yiyirsen.
Gomşulara, emin, bibin, ezen gile gidirsen...
Medem ele çıh cama, tırhıca gel!
Yüzün görim, bu da bene yeter.
ADAMIN BİRİ ( FIKRA +18 )
Birkac hafta sonra buyukannesinden bir mektup almis. Mektupta soyle diyormus:
TAVUK MUHABBETI :)
iki tavuk markette alısveriş yapıyorlarmış. Bir yumurta standının önüne
gelmişler. Etikette yumurta 30 bin lira yazıyormuş. Tavuklardan biri diğerine;
- Bak bu yumurtaları ben yumurtladım...
demiş böbürlenerek... Dolaşmaya devam ederken başka bir yumurta standına gelmişler. Kocaman, çift sarılı köy yumurtaları ve fiyat 40 bin lira. Bu sefer diğer tavuk atılmış;
- Bak bu yumurtaları da ben yumurtladım...
Diğeri gülümseyerek cevap vermiş;
- Bende bunlardan yumurtlayacaktım ama kocam 10 bin lira için kıçını yırtmaya değmez, dedi
14 Şubat 2010 Pazar
Cola ile felakete goturen 60 dakika
İç ve Kalp Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Canan Karatay, bir bardak Cola’ nın 60 dakikada vücuda verdiği zararları anlattı. İşte felakete götüren kısır döngü.
İç ve Kalp Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Canan Efendigil Karatay , Cola’ nın zararları hakkında ilginç açıklamalarda bulundu.
www.barsakforum.com sitesinde yazan Prof. Dr. Karatay , ’kola içince vücudunuzda neler olduğunun farkında mısınız?’ diyerek aşağıdaki açıklamayı yaptı:
1. İlk 10 dakikada: Kanınıza hemen 10 çay kaşığı kadar şeker girer. Bu normal günlük dozun 100 katı kadardır. Bulantınızın olmamasının nedeni içinde bulunan ’fosforik asiddir’.
2. İlk 20 dakikada: Kan şekeriniz aşırı şekilde yükselir. Bunun sonucu pankreasınızda aşırı derecede insülin salgılanır ve kan şekerinin fazlası karaciğerde yağ olarak depolanmaya başlar.
3. 40 dakika içinde: Kafeinin tamamı dolaşıma girmiş olur. Kan basıncı yükselir, karaciğerden daha fazla şeker yapılarak kana geçer ve kan şekeri tekrar yükselir.
4. 45 dakika içinde: Beyinde dopamin yapımı artar, mutluluk hissi başlar (eroinin etkisine benzer bir etki meydana gelir.)
5. 60 dakika içinde: Ani açlık hissi oluşur.
6. Tekrar kolaya ve tatlılara saldırısınız.
7. Bu kısır döngü devam ettiği süre karaciğer ve göbek yağlanması artar, vücudun tüm hücrelerinde LEPTİN ve İNSÜLİN DİRENCİ gelişir.
8. Şişmanlık hastalığını başlatmıştır ve bütün dejeneratif hastalıkların nedenidir.
Hala cola içmek ister misiniz? Yoksa taze sıkma portakal ve nar suyumu sıktırırsınız gittiğiniz restaurantlarda?
Maalesef sıkma portakal suyu yok!! Diyen lokantaları protesto edin. 20 milyon liraya bir meyve sıkma makinası aldırın. Aksi halde bir daha gelmeyeceğinizi söyleyin..
Sağlığımıza dikkat edelim. Restaurantlarda Cola, Fanta, Zero varsa. Sıkma taze portakal, mandalina, kivi suları da olsun.